Altinci Hissiniz Ne Kadar Kuvvetli?
Yaşanmamış bir şeyi önceden hissettiğiniz oldu mu? Ya da zihninizle yoğunlaştığınız bir olayı, gerçekleşmeden önce tahmin ettiğiniz?
Aklınıza medyumluk geldi sanırım. Aslında çok da haksız sayılmazsınız.
Olayı metafizik ya da parapsikoloji ile bağdaştıranların sayısı hayli fazla. Bunlara inanmayanlar olabilir; ama ortada tanıklar var ve onlar gördüklerini unutmuyorlar… Denemeler yapılıyor. Konu bilimsel yönden araştırılıyor; didik didik ediliyor…
Durugörü Nedir?
Durugörü, en basit haliyle beş duyumuzun algıladığından daha da ötesini algılama durumu olarak tanımlanabilir. Hislerin aşırı keskin olduğu zamanlarda, henüz gerçeklememiş bir olayı algılamayı sağlar.
Kısacası dilimize geçmiş ve en çok bilinen hali ile 6. hissimizdir.
Bilim de bu konuda birkaç cümle etmekten geri kalmıyor elbette ve diyor ki; Durugörü, beynimizin yaymış olduğu dalgaların, mekan ya da zaman ötesi boyutlardan yansıyarak tekrar bize gelmesi ve beynin hayal merkezinde değerlendirilerek, veri tabanına uygun görüntüler ile bize aktarılmasıdır.
Durugörü Psişik Bir Güç müdür?
Aslında cevap ne hayır ne de evet. Her ne kadar bilim bu konuda bir kanıya varmaya çalışsa da, bu durum için tam manasıyla bilim tarafından açıklanabilir maalesef denemiyor. Çünkü birçok insan, başlarına gelen bu tip olayları metafizik ve parapsikolojiyle bağdaştırıyor.
Durugörü, insan varlığının saflığına ve farkındalığına bağlı olarak ortaya çıkan özelliklerden biridir. Anadolu insanı tarafından halen kullanılan kalp gözünün açıklığı tabiri de bir nevi durugörü durumudur. Fakat halen durugörünün yarattığı sonuçlar pek çokları tarafından alışılmadık bir durumdur ve bu nedenle de genel olarak psişik bir durum olarak kabul edilir.
Durugörü tamamen objesel ilişkilere dayalı bir olaydır ve zihin açıklığını sağlayan renkler, kimyasal koşullar, objeler… azaldıkça, durugörü de varoluşsal saflığını kaybedip seyrelebilir..
Parapsikoloji ve Durugörü
Parapsikoloji genel olarak olağan dışı, farklı psikoloji anlamına gelmektedir. 1930’lu yılların başında ABD’de yürütülen çalışmalarda, telepati, telekinezi ve durugörü çalışmalarının yoğun olduğu duyu dışı algılamalar görülmektedir. Duyu dışı algılamaları, geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği algılama diye önce üçe ayırmışlardır. Duyu dışı algılamalarında kimi insanların daha başarılı olduğu bilinmektedir. Psişik güç denen bu olgu, doğuştan tüm bireylerde var olmakla beraber, aynı seviyede olmamakta ve çalışmalarla ilerletilebilmektedir.
Trans haline geçilerek farklı boyutlara gidilebilmesi, bir haritanın üzerinde yapılan çalışmayla karada su bulma yöntemine kadar birçok farklı konu, parapsikolojiye dahil olabilmektedir. Parapsikoloji konusunda birçok kitap yazılmış ve ayrıca Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkede seminerler düzenlenmiştir. Somut dünyadan çok farklı bir konu olan parapsikoloji, yapılamayacağı yapmak, imkansızı imkanlı hale getirmek gibi farklı bir konu olduğundan büyük ilgi görmektedir.
Parapsikolojinin yaratıcılarından olan Sigmund Freud, rüyaların, durugörünün bir parçası olduğunu ifade etmiştir. Zaten durugörü de bir nevi uyumadan rüya görme durumudur. Kısacası bir insan bilinçaltını ne kadar işlerse, durugörü yeteneğini o kadar geliştirir ya da geriletir.
Durugörü Hakkında Yaşanmış İlginç Bir Olay
Durugörü medyumları içinde en ünlüsü olan ABD'den Ingo Swann’ın bu psişik yeteneğini kullanabilmesi için, yerkürenin herhangi bir yerinin enlem ve boylam koordinatlarının kendisine verilmesinin yeterli olduğu ileri sürülür. Olay ise şöyle gerçekleşti:
ABD’de California’daki Stanford Araştırma Enstitüsü’nün doktorlarından Russell Targ ve Harold Puthoff’un çalışma odalarındaki telefon çaldı. Bu iki doktorun, duyu dışı algılama konusundaki araştırmalarını işitmiş olan kuşkucu bir bilim adamı, onları bir denemeye çağırıyordu.
Telefondaki bilim insanı, Targ ve Puthoff’un deneylerinde kendisinden yararlandıkları Ingo Swann adlı bir medyumun, coğrafi enlem ve boylamı verilen yerleri tanımlayabileceğinden söz ettiklerini işitmişti…
Deney için bir araya geldiler. Swann’den 49°20’ güney enlemi ile 70°14’ doğu boylamının kesiştiği yerde “görebildiklerini” anlatmasını istediler. Medyumun haritaya bakması kuşkusuz söz konusu değildi.
O yerde, kayalık bir ada gördüğünü söyledi. İklim soğukmuş ve adada yapılar varmış. Yapılardan biri turuncu renkliymiş ve önlerinde birkaç yük aracı duruyormuş. Swann, kıyı şeridini de betimledi. Sözlerini, adanın belirli noktalarını bir harita taslağı üstünde işaretleyerek sürdürdü.
Medyumun anlattıkları bütünüyle doğruydu. Kuşkucu bilim adamının verdiği enlem ve boylam, Hint Okyanusu’nun güney kesimindeki Kerguelen Adaları’nın üstüne düşüyordu. Adalar, Fransız güney ve güney kutup bölgeleri yönetiminin bir parçasıydı ve üst atmosferin incelenmesiyle ilgili bir Fransız-Sovyet ortak araştırma projesinde üs olarak kullanılıyordu.
Swann’in betimlediği yapıların çoğu adadaydı ve onun bu konuda önceden bilgisi bulunmasına olanak yoktu. Targ ve Puthoff, “Zihnin Ulaştığı” adını verdikleri ortak kitaplarında bu olayı anlattılar.
Stanford Araştırma Enstitüsü’nde bu olay, duyu dışı algılamanın bir türü olarak “uzaktan görünümleme” diye adlandırıldı.
ABD'nin soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı Swann’ın bu paranormal yeteneğinden yararlanmış olduğu ileri sürülür.
Sovyet Rusya’nın Bu Konudaki Çalışmaları
Soğuk Savaş döneminde ABD’nin bu paranormal yeteneğin kullanılması üzerine yaptığı çalışmalar ve yatırımın sonrasında, Sovyetlerin de bu konuda çalışma yürüttükleri, deney yaptıkları ve çalışmalar için para harcadığı biliniyor.
SSCB’deki uzmanlar duyu dışı araştırmalar alanında da büyük adımlar atmışlardı ve gizlice duyu dışı savaş deneyleri yürütmekteydiler. SSCB yöneticileri güvenliklerini sağlamak gerektiğinde Batı ve Amerika karşısında güçlü olabilmek için, bu alana büyük önem veriyorlardı.
Soğuk Savaş döneminden sonra Rusya, bu konudaki çalışmalarını tamamen durdurduğunu ve maddi kaynak sağlamadığını öne sürse de, gizli olarak bu çalışmaların devam ettiği düşünülüyor.
Evde Uygulayabileceğiniz Basit Bir Alıştırma
Şimdi dikkatinizi odadaki bir eşyaya odaklayın. Ve gidip ona dokunun. Eğer küçük bir eşya ise onu ellerinizin arasına alabilirsiniz... Bu deney için derin bir gevşemeye gerek yoktur. Sadece zihninizi boşaltıp, hafif bir gevşeme yeterlidir.
Kısa bir süre sonra o eşya hakkındaki fikirler şuurunuza üşüşüverir: O eşyanın ismi ya da etiketi, gördüğü iş, güzelliği ya da çirkinliği, onunla ilgili daha önceden edinmiş olduğunuz birçok düşünce zihninize gelmeye başlayacaktır. Bunlar geçmiş tecrübelerden kaynaklanan önceden algılanmış fikirlerdir. Şimdi ise, bunlar o anki tecrübelerinize engel olan şeylerdir. Bu fikirleri fark ettiğiniz anda, bırakın uzaklaşıp gitsinler... Siz eşya hakkındaki meraklı tavrınızı canlı tutun. Kavramların önünü kesmeye çalışmayın. Kendi hızlarıyla gelip geçmelerine izin verin. O eşya hakkındaki fikirler bitip tükendiğinde, eşya hala orada olacaktır.
Şimdi artık onunla ilgili yeni bir görüş fırsatı doğabilir. O eşyayla ilgili olarak, önceden bilmiş olduklarınızın ötesinde, gerçekten neler algılıyorsunuz? Bu tecrübeyi birçok eşya üzerinde yapın. Özellikle size ait olmayan eşyalar üzerinde de bu deneyinizi sürdürün. Uygulama yapa yapa, sonunda eşya ile ilgili önceki kavramların geçip gitmesine izin vererek, yeni bir tecrübeye yer açma konusunda beceri kazanacaksınız.
Eşya hakkında önceden edinmiş olduğunuz tüm fikirler uzaklaştıktan sonra dikkatinizi tekrar eşyaya odaklamaya çalışın. O andan itibaren, o eşya ile ilgili zihninizde belirmeye başlayacak olan yeni düşünceler olup olmadığına dikkat edin. Kendinizi yeni düşüncelerin zihninize gelmesi için asla zorlamayın.
Bu alıştırmanın can alıcı yönü, zihninizi eşya hakkında önceden edinilmiş fikirlerden temizlemek ve zihninizi sükunete kavuşturmaktır. İşte böylece yeni algılar, eşya ya da kişiyi algılamada yeni yollar, varlığınızın başka seviyelerinden size gelebilir. Bu alıştırma aynı zamanda sezgi kanallarınızı açmanızda size büyük bir kolaylık sağlayacaktır.
Alıntı....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder